Türk basketboluna oyunculuktan yöneticiliğe kadar her konumda katkı sağlamış,yeni nesil basketbolculara Güler Legacy ile tecrübelerini aktaran bir basketbol adamı ve zaman zaman tribünde oğullarını desteklemiş ve desteklemeye devam eden bir baba ... Necati Güler ile basketbola ve Güler Ailesi'ne dair konuştuk.
1)Necati Güler'i tanıyarak başlayalım mı?
1956 Kayseri doğumluyum. İlkokulu Adana ve Ankara’da okudum. Daha sonra Tarsus Amerikan Koleji’nde liseyi bitirdim ve 1980’de Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Fakültesi’nden mezun oldum. Adana Demirspor, Fenerbahçe, Eczacıbaşı ve İ.T.Ü. kulüplerinde basketbol oynadım. Nasaş, Fenerbahçe ve İ.T.Ü. kulüplerinde A takım antrenörlüğü, İ.T.Ü.’de de altyapı sorumlusu olarak görev yaptım. 147 defa milli formayı giydim. 1981 Balkan Şampiyonu ve 1983 Akdeniz Oyunları 3. olan takımda görev yaptım.
2)Basketbola nasıl başladınız?
Basketbolla ilk tanışmam rahmetli Babam’ın ilkokul son sınıfta aldığı Ettar marka top sayesinde oldu. Ancak, mahallenin en küçüğü olduğumdan, topumu alıp, beni pek oynatmıyorlardı. Daha sonra, asıl basketbol aşkım Tarsus Amerikan Koleji’nde iyice pekişti.
3)Oyunculuk döneminizdeki basketbol ile günümüzdeki basketbolu karşılaştıracak olursanız basketbolumuzdaki olumlu ve olumsuz gelişmeler sizce nelerdir?
Günümüzde kuvvet, fizik üst seviyede. Eski fotoğraflara baktığımızda Muratcan ve Sinan, çok gülüyorlar. Bizim zamanımız, özellikle Eczacıbaşı ve İ.T.Ü.’de oynadığımız basketbol çok daha göze hoş gelen ve felsefe olarak çok daha süratli bir basketboldu. Tabii, bugünkü basketbolun iyice ve gerektiği gibi profesyonelce olduğunu; zamanımızdaysa, ancak ikincil bir iş olduğunu söyleyebilirim. Gerek televizyon yayınları, gerek diğer gelirleriyle, basketbol artık bir endüstridir. İlk defa haftada beş gün antrenman programını rahmetli Aydan Ağabey’in Eczacıbaşı’sının uyguladığını söylersem, nereden, nereye geldiğimizi daha kolay anlatabilirim, herhalde.
4)Önümüzdeki günlerde 7.Uluslararası Antrenör Semineri başlayacak. Seminer ile ilgili bilgi alabilir miyiz?
Evet, 24-26 Haziran tarihleri arasında, TBF Eğitim Kurulu Alanya’daki Atatürk Spor Salonu’nda, 7. Uluslararası Antrenör Gelişim Semineri’ni hazırladı. Seminerimize basketbolun yurtiçi ve yurtdışındaki önemli isimleri konuşmacı olarak katılacaklar. Cem Akdağ, kadın basketbolunda hızlı hücumun gereklerini anlatacak. Dr. Brian Biagioli ABD’de ulusal dernek başkanlığı yapan, kondisyon konusunda üst düzey bir uzman. Chris Fleming Alman ligi BEKO Bundesliga’da geçen yıl şampiyon olmuş, bu sezon da yine şampiyonluk kovalayan bir koç. Erman Kunter’i ise, pek anlatmam gerektiğini düşünmüyorum. Çünkü, geçen yıl Cholet’yi hem tarihinde ilk defa Fransa şampiyonu yapan, bu sezon Euroleague ‘de Cholet ile yer alan ve Fransa’da “Yılın Basketbol Antrenörü” ödülünü alan gururumuz. Aynı şekilde Çetin Yılmaz’ın da pek tanıtmama ihtiyacı olmayan basketbol adamımız. Böyle dolu ve önemli bir program hazırladığımız için, cidden çok mutluyum.
5)Ligimize bakıldığında büyük kulüplerimizde Türk antrenörlerine baş antrenörlük görevinin pek verilmediğini görebiliyoruz. Bu konuda sizin düşünceleriniz nelerdir?
Bu yalnız, basketbolun değil, genelde sporumuzun bir problemi. Biz, genelde kendi insanımıza eşit değeri layık görmüyoruz. Tabii ki, Bogdan Tanjeviç gibi, dünya basketbolunda yer etmiş antrenörlerin ülkemizde görev yapması ve genç arkadaşlarımızı eğitmesine bir sözüm yok; ama, gelip, geçici roller alan bazı antrenörlerin yerine Türkiye’de de yeterince kaliteli antrenörümüz olduğunu düşünüyorum. Futbolda, son yıllarda başlayan alışkanlığın, basketbola da yansıyacağını düşünüyorum.
6)Türk Basketbolu son birkaç yılda önemli ve güzel gelişmeler yaşadı. Bu gelişmeler ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?
Türk Basketbolu son 10 yılda ciddi sınavlardan, hem organizasyon, hem de sportif değerlendirmeler açısından yüz akıyla çıkmıştır. Bu durum da, hepimize sevinç ve gurur vermektedir. NBA’ de oynayan oyuncu sayımızdan tutun da, Avrupa’da başarı kazanan takımlarımız, antrenörlerimizle ciddi atılımlar içindeyiz. TBF’nin bu konudaki kararlı ve uzun soluklu plan ve programları meyvelerini veriyor diye düşünüyorum.
7)Basketbolun her aşamasında görev almış bir kişi olarak bu görevlerden hangisinden keyif aldınız? Hangisi daha zordu?
Sıralamayı şöyle yapabilirim: oyunculuk, antrenörlük, eğitmenlik ve idarecilik. En zoru, eğitmenlik. Çünkü, ne kadar başarılı olduğunuz ancak yıllara yayılacak bir işlem. Bugünden yarına, bir sonuç elde etmeniz, pek mümkün değil. Bu yüzden, biraz zor bir durum.
8)Basketbolumuz adına güzel bir girişiminiz oldu.Bize Güler Legacy'i anlatır mısınız?
Güler Legacy, özellikle Sinan’ın girişimiyle başlattığımız bir program. Tabii ki, çocuklarım gözlerini basketbol sahasında açtıklarından, hepimizin yaşamında basketbolun anlamı çok fazla. Muratcan ve Sinan, bu noktadan hareketle, kendi yaşadıkları tecrübeleri, çok özel programlarla, basketbol hevesli çocuklar ve aileleriyle paylaşmak istiyorlar. Doğru eğitimin çocukların yetişmesinde çok önemli olduğuna kalben inanıyoruz. Bunu da, herkesle paylaşmak istiyoruz.
9)Sinan Güler'in teknolojiyle arası çok iyi. Peki Necati Güler teknolojiyi takip ediyor mu?
Sinan kadar takip etmem mümkün değil. Tabii, herhangi bir bilgi ihtiyacımda, Sinan ilk danışılacak kişi konumunda. Kendi yaşıtlarım arasında teknolojiye iyi derecede önem verenlerdenim; ama hiçbirimiz Sinan kadar olamaz.
10)Oğullarınız rakipken taraf tutmakta zorlanıyor musunuz?
Hayır. Aslında, bu konuda Muratcan’ın önerisi hepimizce uygun görüldü. Ben, evsahibini tutuyorum.
11)Dünya Şampiyonası'nda Sinan Güler ile gümüş madalya mutluluğu yaşarken Muratcan Güler ile de küçük üyenin mutluluğunu yaşadınız. Peki Güler Ailesi'nin yeni üyesini de basketbol sahalarında görebilecek miyiz?
İnşallah! Tabii ki, Selim’i de sahalarda görmek isterim. Şimdiden kendi çapında basketbol topuyla ilgileniyor; ama mühim olan, zamanı geldiğinde, basketboldan zevk alması ve kendini bu şekilde yetiştirmesi. Selim, ilk göz ağrısı tabii ki…
12)Ve son olarak klasik sorum. Unutamadığınız bir maç anınızı anlatır mısınız?
Seyirci olarak Dünya Şampiyonası’ndaki Sırbistan ve A.B.D. maçlarını unutmam mümkün değil. Oyuncu olarak da, Sofya’da Balkan Şampiyonu olduğumuz Yunanistan maçı(1981) ve 1980’de geriden gelerek şampiyonluğu kazandığımız Efes Pilsen ve Beşiktaş maçları da, basketbol yaşamımın en önemli anıları. Ancak, anı olarak anlatmak istediğim konu, 1983’de İ.T.Ü.’de oynarken, son 5 maçımızı kazanarak, küme düşme pozisyonundan, play-off oynama hakkını elde eden bir takım konumuna gelmiştik. Ligi birinci bitiren eski takımım Eczacıbaşı ile oynayacaktık. İlk maçı, Spor Sergi Sarayı’nda, en fazla 10 kişinin seyrettiği bir maçta, bir son saniye basketiyle kazanmış ve 1-0 öne geçmiştik. İkinci maçı kazanırsak, şampiyonluğun en büyük adayını eleyecektik. Ağzına kadar dolu Spor Sergi Sarayı’nda, bir ara farklı bir şekilde maçı önde götürüyorduk. Eczacıbaşı tam saha baskılı savunma yapıyordu. Fark azalmaya başlamıştı. Maçın sonuna doğru, kapılan toplardan bir tanesinde, Ron Haigler bomboş turnikeyi kaçırmıştı. Hemen ardından bir pozisyonda, Emir Turam ribaundu almış ama faulle durdurulmuştu. İlk atışını kaçırınca, ben topu aldım ve maçın başhakemi rahmetli Ertan Anadol’a topu verirken, “Bak Ağabey, yukarıda Allah var. Sen faulleri çalmıyorsun, ama, kapılan toplardan, Ron Haigler bile turnikeyi kaçırıyor,” dedim. Rahmetli Ertan Ağabey, şaşırdı, ama bir şey demedi. Maçın sonunu akıllıca oynayıp, onların telaşlanmasından faydalanarak, Eczacıbaşı’nı eledik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder